Her şeyin başlangıcı diye andığımız büyük patlamanın yaşandığı o ana; yani evrenin oluştuğu ana ulaşabilseydik ne görürdük? Evrenin gerçekten bir öncesi, durup bakabileceğimiz bir sınırı var mı? Eğer bir sınırdan bahsedebilecek olsaydık, sınırın ötesinde ne olurdu?
Bu sorular insanın aklını üzerine biraz düşününce epey kurcalayan sorular. Bazılarının yanıtı varken, ne yazık ki bazılarının kesin bir cevabı yok. Ancak bilim insanları hepsine açıklama getirmek için araştırmalar yapmaya devam ediyor. Biz de birlikte bu soruların cevaplarına kısaca göz atalım istedik.
Evrenin sınırları, başlangıcı ve sonu var mı?
İçinde bulunduğumuz evrenin sonsuz zaman ve mekandan oluştuğu düşüncesi 20. yüzyılın ortalarına kadar doğru kabul ediliyordu. Sonra Einstein’ın genel görelilik teorisi ile kütleçekimini daha iyi anladık. Arkasından da Edwin Hubble, galaksilerin birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti.
Bu keşiflerin ardından 1960’lı yıllarda kozmik mikrodalga arkaplan ışımasının keşfiyle birlikte evrenin en genç evreleri de gözleme dayalı kanıtlarla keşfedilmeye başlandı. Bu gelişmeler sonrası büyük patlama, bilim dünyasında kabul gören bir teori haline geldi. Büyük patlama ise çok yoğun ve minik bir noktanın aniden hızla genişleyerek yoğunluğu azalan bir yapıya dönüşmesinin evreni oluşturduğunu anlatıyordu. İşte o ana, evrenin başlangıcı diyebiliriz.
Evrenin bir sonunun, sınırının olup olmadığı sorusu ise henüz kesin bir cevabı olmayan sorulardan biri. Gerçekleştirilen pek çok deney ve birbiriyle tutarlı bir bütün oluşturan veriler sayesinde genel kanı evrenin düz olduğu yönünde. Ancak geçtiğimiz yıllarda bu konuda yayınlanan bir makale, evrenin düz değil kapalı bir küre gibi olduğu öne sürdü. Her iki fikri destekleyen bilim insanları arasında henüz bir fikir birliğine varılmamış durumda.
Evrenin sonunun olup olmaması ise şekline doğrudan bağlı. Eğer evren düz ise ışık sonsuza kadar dümdüz yoluna devam edebilir. Fakat eğer evren küre şeklindeyse, yola çıkan ışıklar er ya da geç başladığı noktaya dönmek zorunda. Evrenin şekli ile ilgili fikir ayrılıkları, sonunun olup olmadığı sorusunu da yanıtlayamamamıza neden oluyor.
Büyük patlama demişken…
Büyük patlamayı hepimiz çok sık duysak da, tam olarak ne olduğunu anlamak biraz zor olabiliyor. Ancak kısaca, her şeyin başladığı, zaman ve mekan kavramının ortaya çıktığı bir ‘an’ olarak tanımlayabiliriz.
Bilim insanlarınca genel kabul gören düşünceye göre büyük patlama sırasında evren minicik bir noktaydı ve patlama ile birlikte büyük bir hızla her yöne doğru genişlemeye başladı. Büyük patlama tam olarak tek bir noktada yaşanan ve ateşlerin, kıvılcımların olduğu bir patlamadan ziyade, her yerde aynı anda her yöne doğru gerçekleşen bir genişleme. Var olan her şeyin ‘evren’ olduğunu düşünürsek, bu tek nokta aslında her yeri ve her anı da temsil ediyor.
Patlamadan önce ise pek çok bilim insanına göre hiçbir şey yoktu. Çünkü yapılan tanımlara göre evren zaten var olan her şeyi, tüm zaman ve mekanı temsil ediyor. Dolayısı ile ‘öncesini’ aramak tutarlı ve mantıklı bir soru olmayabilir.
Peki o zaman evrenin başladığı ana ışınlanıp bakabilseydik ne görecektik?
Tabii ki bu soru, hayal gücümüzü kullanıp kendimizi evrenin oluşmadan hemen önceki anını izleyebileceğimiz bir yere ışınlamamızla cevaplanabilir. Çünkü çok gerçekçi bir yanıt arıyorsak, henüz zamanın ve mekanın olmadığı, ışığın yolculuğuna başlamadığı bir anda tabii ki hiçbir şey göremezdik.
Fakat bu hayali senaryoda soruya verilen cevap oldukça net; minik ve yoğun bir nokta. Şöyle ki, evrenin sürekli genişlemekte olduğunu biliyoruz. Peki bu süreci geri sarmaya başlasaydık ve her şeyin başladığı o ana gitseydik ne olacaktı?
Yol boyunca evren zamanda geri gittikçe küçülecek, evrende var olan her şey giderek birbirine yaklaşacak ve en sonunda da ufak bir nokta halini alacaktı. Büyüklüğünü hayal edemediğimiz evrenin bir zamanlar minik bir nokta olduğunu anlamaya çalışmak oldukça zor, biliyoruz. Yine de bu şekilde düşününce, kulağa oldukça mantıklı geliyor…
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4